e-ISSN 2147-2475
Volume : 12 Issue : 2 Year : 2024

Quick Search

Respiratory Case Reports - Respir Case Rep: 12 (2)
Volume: 12  Issue: 2 - June 2023
CASE REPORT
1.Re-expansion Pulmonary Edema following Medical Thoracoscopy in Patients with Tuberculous Pleural Effusion
Nai Chien Huan, Khai Lip Ng, Hema Yamini Ramarmuty, Kasuma Mohamed Nordin, Kunji Kannan Sivaraman Kannan
doi: 10.5505/respircase.2023.04207  Pages 40 - 45
Medikal torakoskopi (MT), açıklanamayan plevral efüzyonları olan hastalar için eş zamanlı tanısal ve terapötik çözümler sunan minimal invazif bir araç olarak dünya çapında giderek daha fazla kullanıl-maktadır. Re-ekspansiyon pulmoner ödem (REPO), MT'yi takiben meydana gelebilecek, drene olan plevral efüzyonların nadir fakat potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir komplikasyonudur. MT son-rası REPO insidansı, risk faktörleri ve tedavi strateji-leri hakkında az şey bilinmektedir. MT sonrası REPO gelişen tüberküloz plevral efüzyonlu (TPE) 3 hastayı içeren bugüne kadarki en büyük olgu serisini sunu-yoruz. Hastaların her üçü de oksijen tedavisi, diüre-tik ve hidrokortizon içeren destek tedavisine iyi ce-vap vermiştir. Literatür taraması ile birlikte bu olgu serisinin MT'nin nadir fakat tehlikeli bir komplikasyo-nunu aydınlatmak için bir fırsat sağlayabileceğini umuyoruz. Erken tanı ve ardından REPO'nun hızlı tedavisi daha iyi bir klinik sonuç sağlayabilir.
Medical thoracoscopy (MT) procedures are witnessing increased use worldwide as a minimally-invasive modality offering simultaneous diagnostic and therapeutic benefits to patients with unexplained pleural effusions. Re-expansion pulmonary edema (REPE) is a rare but potentially life-threatening complication associated with pleural effusion drainage that can happen following MT. Little is known about the incidence, risk factors or management strategies of REPE post-MT. We report here on the largest case series to date involving three patients with tuberculous pleural effusion (TPE) who developed REPE after MT. All three patients responded well to supportive measures, including oxygen therapy, intravenous diuretics and hydrocortisone. We believe this case series and literature review serve to highlight an uncommon but dan-gerous complication of MT. Early recognition, fol-lowed by prompt treatment of REPE can ensure a better clinical outcome.

2.Pulmonary Nocardiosis Mimicking Pulmonary Tuberculosis in an Immunocompetent Patient Diagnosed by Cytology of Bronchoscopic Lavage
Hülya Abalı, Efsun Gonca Uğur Chousein, Derya Hırçın Cenger, Neslihan Fener
doi: 10.5505/respircase.2023.57983  Pages 46 - 49
Nokardiya enfeksiyonları, bağışıklığı baskılanmış ve organ nakli olan hastalarda sık görülür, ayrıca, Nokardiya türleri immünokompetan hastalarda nadiren enfeksiyona neden olur. Pulmoner nokardiozis, Nokardiya türlerinin en sık görülen klinik manifestasyonudur ve Türkiye gibi pulmoner tüberküloz (TB) için yüksek riskli bölgelerde sıklıkla pulmoner tüberküloz gibi birçok pulmoner hastalığı taklid edebilir. Anamnez, klinik semptomlar ve radyolojik bulgulara göre pulmoner tüberkülozu taklit eden pulmoner nokardiozis tanısı alan nadir bir immünokompetan olguyu sunuyoruz. Bronkoskopik lavajın aside dirençli boyaması ve real-time polimeraz zincir reaksiyonu TB için negatifti ve kültürde hiçbir Mikobakteri türü üremedi. İki benzer hastalığın ayırıcı tanısı lavaj sitolojisi ile yapıldı. İki aylık kısa süreli bir tedavi ile dramatik bir iyileşme gözlendi.
Nocardia infections are common in immunocompromised and organ transplant patients, although Nocardia species only rarely cause infections in immunocompetent patients. Pulmonary nocardiosis is the most common clinical manifestation of Nocardia species, and may imitate several pulmonary diseases, such as pulmonary tuberculosis (TB) in such high-risk settings for TB as Türkiye. We present here a rare case of an immunocompetent patient with pulmonary nocardiosis mimicking tuberculosis in terms of the history, clinical symptoms and radiological findings. Acid-fast staining and real-time polymerase chain reaction testing of the bronchoscopic lavage were negative for TB, and no Mycobacterium species proliferated in the culture. Two similar diseases were differentiated by lavage cytology. The patient improved dramatically following a short course of treatment over two months.

3.Thoracal Sympathectomy in Buerger's Disease: A Case Report
Bahar Ağaoğlu Şanlı, Serkan Yazgan, Ahmet Ucvet, Şaban Ünsal
doi: 10.5505/respircase.2023.04706  Pages 50 - 53
Tromboangiitis obliterans (Buerger hastalığı), üst ve alt ekstemitenin küçük ve orta çaplı damarlarını etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. Sıklıkla sigara içen genç erkeklerde görülür. Vasküler inflamasyon ve tromboza bağlı olarak, distal ekstemitelerde iskemi, nekroz, parmak ülserleri ve ağrı ile karakterizedir. Kırk yedi yaşında Beurger Hastalığı tanılı, medikal tedaviye rağmen geçmeyen distal ekstemite de ülser ve ağrı şikayeti bulunan hastaya vaskülarizasyonu sağlamak amacıyla torakal sempatektomi uyguladık. Beurger Hastalığının tedavisinde nadir uygulanan bir yöntem olması nedeniyle deneyimlerimizi literatür eşliğinde sunmak istedik.
Thromboangiitis obliterans (Buerger's disease) is an inflammatory disease that affects small and medium-sized vessels in the upper and lower extremities, and is frequently seen in young smokers. It is character-ized by ischemia, necrosis, finger ulcers and pain in the distal extremities due to vascular inflammation and thrombosis. A thoracic sympathectomy was per-formed to provide vascularization to a 47-year-old patient with a diagnosis of Buerger's Disease who had ulcers and pain in a distal extremity that did not resolve despite medical treatment. Since it is a rarely used method in the treatment of Buerger's Disease, we wanted to present our experience in the light of the literature.

4.Lupus Anticoagulant Autoantibody Positivity Due to Rivaroxaban: A Case Report
Erol Başaranoğlu, Şükran Aslan, Abdurrahman Şenyiğit, Mehmet Orhan Ayyıldız, Hadice Selimoğlu Şen
doi: 10.5505/respircase.2023.04764  Pages 54 - 56
Pulmoner emboli (PE), çeşitli etiyolojilere bağlı olarak pulmoner arter yatağında tıkanma olarak tanımlanır. Çoğu durumda PE bacaklardaki derin venlerden veya nadiren vücudun diğer bölgelerindeki damar pıhtılarından kaynaklanır. Günümüzde yeni nesil oral antikoagülanlar güvenilirlik ve kullanım kolaylığından dolayı tercih edilmektedir. Yeni oral antikoagülanlar trombin veya faktör Xa gibi koagülasyon faktörlerine selektif olup direkt etkili yeni ilaçları temsil eder. Rivaroksaban birçok ülkede kullanılan yeni nesil oral antikoagülanlardan biridir. Rivaroksaban kullanan hastalarda yanlış pozitif olarak sonuçlanabilen lupus antikoagülan antikorları altta yatan risk faktörü olmayan pulmoner embolide ortak bir suçlu olarak kabul edilir. Rivaroksaban kullanımına bağlı lupus antikoagülan otoantikor pozitifliği olan bir olgu konuya dikkat çekmek için sunulmuştur.
Pulmonary embolism refers to obstructions of the pulmonary arterial bed due to various etiologies. In most cases, pulmonary embolisms are caused by blood clots that travel to the lungs from the deep veins in the legs or, more rarely, from veins in other parts of the body. Today, the new generation oral anticoagulants are preferred for the treatment of pulmonary embolism due to their ease of use and greater reliability. The new oral anticoagulants are novel direct-acting medications that are selective for a specific coagulation factor, either thrombin or activated factor Xa, among which Rivaroxaban has been used in many countries. Lupus anticoagulant autoantibodies are considered a common culprit in the etiology of pulmonary embolisms with no underlying risk factor, which may lead to false positives in patients using Rivaroxaban. A case with lupus anticoagulant autoantibody positivity due to rivaroxaban usage is presented here to draw attention to this issue.

5.A Rare Side Effect of Pirfenidone: Lichenoid Actinic Keratosis and Lichenoid Actinic Mucositis
Berna Akıncı Özyürek, Tuğçe Şahin Özdemirel, Esma Sevil Akkurt, Kerem Ensarioğlu, Barış Akgül
doi: 10.5505/respircase.2023.04880  Pages 57 - 60
Pirfenidon, İdiopatik pulmoner fibrozis (IPF) için onaylanmış iki tedaviden biridir. Pirfenidonun en yaygın yan etkileri cilt ve gastrointestinal sistem ile ilgilidir. Yan etkiler iyi tolere edilse de zaman zaman ilacın kesilmesi gerekebilir. Bu olgu sunumunda pirfenidon tedavisinin nadir görülen bir yan etkisi olan likenoid aktinik mukozit ve likenoid aktinik keratoz bildirilmiştir. Nefes darlığı ve kuru öksürük şikayetleri ile başvuran 72 yaşındaki erkek hasta, tipik radyolojik bulgularla İPF tanısı almış ve 3 yıldır takip edilmektedir. Pirfenidon tedavisi altında stabil olarak değerlendirilen hastanın üçüncü yıl kontrolünde saçlı deri ve dudakta deri lezyonları görüldü. Bu lezyonların biyopsisi likenoid aktinik mukozit ve likenoid aktinik keratoz varlığını ortaya koydu. Bu lezyonlar, pirfenidonun kesilmesi üzerine gerileme gösterdi; ancak tedavinin yeniden başlatılmasından sonra lezyonlar tekrarladı ve lezyonların premalign doğası nedeniyle tedaviye nintedanib olarak devam edildi.
Pirfenidone is one of two approved treatments for Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF), the most common side effects of which are related to the skin and the gastrointestinal tract. Although these side effects are well tolerated, it may at times be necessary to discontinue the drug. We present here a case with rare side effects of pirfenidone treatment, lichenoid actinic mucositis and lichenoid actinic keratosis. A 72-year-old male patient with complaints of dyspnea and dry cough was diagnosed with IPF with typical radiological findings, and was followed up for three years. The patient was considered stable under pirfenidone treatment, however, skin lesions were observed on the scalp and lip at the third-year follow-up, a biopsy of which revealed the presence of lichenoid actinic mucositis and lichenoid actinic keratosis. The lesions regressed upon the cessation of pirfenidone, but returned after the reinitiation of treatment, and the precancerous nature of the lesions spurred a change of treatment to nintedanib.

6.Lung Carcinoma with Orbital Metastasis: Two Cases
İlker Yılmam, Ebru Çakır Edis, Serdar Solak, Hande Güçlü
doi: 10.5505/respircase.2023.80037  Pages 61 - 64
Dünyada kansere bağlı ölümlerin ilk nedeni olan akciğer kanserlerinde tanı aşamasında akciğer, karaciğer, adrenal bezler, iskelet sistemi ve kraniyal metastazlar sıklıkla saptanabilirken, orbital metastazlar ise nadiren görülmektedir. Metastatik orbital kitleler, orbital tümörlerin %3-7'sini oluşturur. Orbitaya en sık metastaz yapan tümörler prostat, meme ve akciğer tümörleridir. Yıllar içerisinde tanısal metodlardaki gelişmelere rağmen orbital metastaz tanısının konulması zor olabilir ve gözden kaçabilmektedir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri metastaz değerlendirmesinde oldukça önemlidir. Primer akciğer kanseri tanısı konulan ve görme bozukluğu gelişen iki olgumuzda magnetic resonance imaging (MRI) ile orbita metastazı saptandı ve primer hastalık göz önünde bulundurulduğunda tanısal amaçlı invazif girişim düşünülmedi. Görme bozukluklarının ayırıcı tanısında altta yatan neoplastik hastalıklar da düşünülmelidir.
While metastases of the lung, liver, adrenal glands, skeletal system and cranium can frequently be detected at the diagnosis stage of lung cancer, as the primary cause of cancer-related death around the world, orbital metastases are less frequently observed. Metastatic orbital masses account for 3–7% of all orbital tumors, while the most common tumors that metasta-size to the orbit are those affecting the prostate, breast and lung. Despite advances in diagnostic methods over the years, orbital metastases are often overlooked, and diagnosis can be difficult. Radiological imaging methods are highly important for the evaluation of metastasis. Orbital metastases were identified on magnetic resonance imaging (MRI) in both patients in the present study, both of whom developed visual impairment after being diagnosed with primary lung cancer, and were not considered for diagnostic invasive interventions due to the primary disease. Underlying neoplastic diseases should be considered during differential diagnoses of visual disturbances.

7.Clear Cell ‘’ Sugar ‘’ Tumor of The Lung
Hülya Şahin, Seda Bingöl
doi: 10.5505/respircase.2023.19577  Pages 65 - 69
Akciğerin berrak hücreli tümörü, literatürde şimdiye kadar bildirilen sınırlı sayıda vaka ile son derece nadir bir neoplazmdır. Perivasküler epiteloid hücre tümörleri ailesinin atipik ve çoğunlukla iyi huylu periferik primer akciğer tümörüdür. İntrasitoplazmik glikojen içeren berrak hücrelerden oluştuğu için “şeker tümörü” olarak adlandırılır. Pandemi döneminde akciğerin berrak hücreli şeker tümörü tanısı alan olgumuz COVİD-19 pnömonisi nedeniyle operasyon şansını kullanamadan hayatını kaybetmiştir.
Clear cell tumors of the lung are extremely rare neoplasms, and only a limited number of cases have been reported in literature to date. It is an atypical and mostly benign peripheral primary lung tumor belonging to the family of perivascular epithelioid cell tumors, and is referred to also as a “sugar tumor” since it consists of clear cells containing intracytoplasmic glycogen. The case presented here was diagnosed with a clear cell sugar tumor of the lung during the pandemic, but died due to COVID-19 pneumonia before surgery.

8.A Case of Cerebro-pulmonary Mucormycosis Associated with COVID-19
Burcu Ozdemir, Levent Özdemir, Savaş Gegin, Ömer Serdar Bekdemir, Hakan Polat, Seda Koç Şahin
doi: 10.5505/respircase.2023.57778  Pages 70 - 74
Mucormycosis is a fungal infection that is common worldwide and has a high mortality rate after COVID-19 disease. We present here the case of a 55-year-old male who developed cerebral-pulmonary mucormycosis during voriconazole treatment. The pa-tient presented with hemoptysis, and had a history of uncontrolled diabetes due to high-dose and longterm use of corticosteroids for the treatment of COVID-19. He was treated medically with liposomal amphotericin-B and oral posaconazole, and the lung lesion was subsequently removed surgically.
Mukormikoz COVID-19 hastalığı sonrası tüm dünyada yaygın olarak gözlenen ve yüksek ölüm oranına sahip fungal bir enfeksiyondur. Olgumuz 55 yaşında hemoptizi şikayeti olan, özgeçmişinde COVID 19 nedeni ile yüksek doz ve uzun süreli kortikosteroid kullanımına bağlı kontrolsüz diyabet öyküsü olan ve vorikanazol tedavisi kullanırken gelişen, lipozomal Amfoterisin-B ve oral posakonazol ile medikal tedavi uygulanan, sonrasında cerrahi olarak çıkarılan ilk serebro-pulmoner mukormikoz olgusudur.

9.Life-threatening Hemorrhagic Conditions in COVID-19 Patients in the Intensive Care Unit: A Case Series
Hatice Kutbay Ozcelik, Nazan Beyhan, Esra Akkutuk Ongel, Özkan Devran
doi: 10.5505/respircase.2023.37268  Pages 75 - 80
COVID-19 patolojisi; akciğer ve diğer organlarda mikrovasküler seviyede tromboinflamatuvar olaylar ile karakterizedir. Yoğun bakım gerektiren ağır COVID-19 pnömonili hastalara kılavuzlara göre terapötik/profilaktik dozda düşük moleküler ağırlıklı heparin uygulamasından sonra karşılaşılan hayatı tehdit eden kanama olgularını derledik. Olguların üçü erkek, ikisi kadındı ve hepsine antikoagülasyon uygulandı. Ka-nama şüphenilen hastaların hepsinde ciddi hemoglobin düşüklüğü mevcuttu. Biri klinik şüphe ile tanı konulan, diğerleri görüntüleme yöntemleri ile kesinleşen 5 hastanın dördünde retroperitoneal, birinde iliopsoas kası içinde hematom tespit edildi. Bir hasta hemoraji nedeniyle kaybedilirken, diğer hastaların hemorajileri antikoagülan tedavinin sonlandırılması, uygun kan ürünü transfüzyonları ile kontrol altına alındı. Yoğun bakım ünitesinde takip edilen COVID-19 pnömonili olgularda antikoagülan tedavi verilirken kanama açısından dikkatli olunmalı ve hastalar vital bulgular ve laboratuvar bulguları ile sık monitorize edilmeli, retroperitoneal hematom gibi nadir ancak hayatı tehdit edebilecek komplikasyonlar akılda tutulmalıdır.
The COVID-19 pathology is characterized by thromboinflammatory events at a microvascular level in the lung and other organs. In an assessment of patients with severe COVID-19 pneumonia requiring intensive care, we identified cases in which life-threatening hemorrhage was encountered after the administration of therapeutic/prophylactic-dosage low molecular weight heparin according to guidelines. Among the identified cases, three were male, two female and all patients were administered anticoagulation admin-istrations. All patients with suspected bleeding were identified with severely low hemoglobin levels. Retroperitoneal hematomas were detected in four of the five patients, one of whom was diagnosed based on clinical suspicion, while others were confirmed via imaging. One patient died due to hemorrhage, while the hemorrhages of other patients were controlled through the discontinuation of anticoagulant therapy and appropriate blood product transfusions. While administering anticoagulant therapy for COVID-19 pneumonia in patients followed in the intensive care unit, attention should be paid to the issue of bleeding, and the potential for such rare but life-threatening complications as retroperitoneal hematoma.

LookUs & Online Makale