e-ISSN 2147-2475
Cilt : 13 Sayı : 2 Yıl : 2024

Hızlı Arama

RESPIRATORY CASE REPORTS - Respir Case Rep: 13 (2)
Cilt: 13  Sayı: 2 - Haziran 2024
OLGU SUNUMU
1.
Akciğer Kanserini Taklit Eden Bruselloz: Olgu Sunumu
Brucellosis Mimicking Lung Cancer: A Case Report
Gokce Kulah, Tayfun Caliskan, Kadir Canoğlu, Özge Atış, Mustafa Çarkçı
doi: 10.5505/respircase.2024.68335  Sayfalar 67 - 70
Brusella, enfekte hayvanlarla temas ettiklerinde veya çiğ süt, pastörize edilmemiş peynir veya az pişmiş et gibi belirli gıdaları tükettiklerinde insanları enfekte edebilen gram-negatif hücre içi bir mikro-organizmadır. Brusellozun akciğer tutulumuna neden olması son derece nadirdir. Bu olguda akciğer kanserini taklit eden bir bruselloz olgusu sunulmuştur. Pulmoner tutulum brusellozun nadir görülen bir belirtisi olmasına rağmen, hastalığın yaygın olduğu bir bölgede bir hastada sürekli ateş, eklem ağrısı ve pulmoner semptomlar varsa dikkate alınmalıdır. Akciğer kanseri toplumda görülme sıklığı ve yüksek ölüm oranları nedeniyle hekimler tarafından dikkatle araştırılır. Bruselloz toplumda daha az görülür ve prognozu nispeten daha iyidir. Doğru anamnez alınamayan hastalarda bruselloz tanısında geç kalınabilir. Uzun süren tetkik-tedavi süreçleri ile geç tanıya bağlı olarak gereksiz harcamalara ve hastalığın ilerlemesine neden olabilir
Brucella is a gram-negative intracellular microorganism that can infect humans when they come into contact with infected animals or consume cer-tain foods, such as raw milk, unpasteurized cheese or undercooked meat. Brucellosis frequently develops with lung involvement. We present here a case who presented with brucellosis mimicking lung cancer. Although pulmonary involvement is a rare manifestation of brucellosis, it should be considered in the presence of persistent fever, arthralgia and pulmonary symptoms in areas where the disease is widespread. Lung cancer is carefully investigated by physicians due to its prevalence in the community and the high mortality rates involved, while brucel-losis is less common in the community and has a relatively better prognosis. Brucellosis may be missed in patients lacking accurate anamnesis. Prolonged examination and treatment processes may lead to unnecessary expenses and the pro-gression of the disease due to late diagnosis.

2.
Sıvı Nitrojen Katkılı Bisküvi Tüketimi Solunum Sıkıntısına Neden Oluyor: Olgu Sunumu ve Literatürün İncelenmesi
Liquid Nitrogen-Laced Biscuit Consumption Leads to Respiratory Distress: A Case Report and Review of Literature
Ashok Arbat, Gauri Gadge, Sweta Chourasia, Parimal Deshpande, Swapnil Bakamwar
doi: 10.5505/respircase.2024.82246  Sayfalar 71 - 77
Son zamanlardaki bir trend olarak piyasaya sürülen dumanlı sıvı nitrojen (LN2) içeren gıda maddeleri, tüketicileri cezbetmektir. Bununla birlikte, yanlış kullanım ve sağlık açısından tehlikeleri konusundaki bilgi eksikliği nedeni ile insanlar, solunum sıkıntısı, cilt nekrozu ve midebağırsak yaralanmaları gibi yan etkilerinin kurbanı haline gelebilmektedir. Burada, 'Azotlu bisküvi' tüketimi sırasında ortaya çıkan aşırı soğuktan etkilenen, öksürük ve efor dispnesi gelişen alerjik rinitli genç bir erkek çocuğunu sunuyoruz. Yerel klinikte verilen tedaviye yanıt vermiyor ve sık sık hastalanıyordu. Geliş spirometri sonucu FEV1 %65, FVC %69 ve FEV1/FVC 87.3 idi. Akciğer grafisinde iki taraflı bronko-vasküler yapılarda artış görüldü. Bronkokonstriksiyonunu hafifletmek için kendisine kortikosteroid ve bronkodilatör içeren bir inhaler verildi. Dört ay sonra yapılan takip spirometrisinde iyileşme görüldü. Satış noktalarında LN2 uygulanan gıdalarla ilgili risklerin farkında olunması gerekmektedir.
A recent trend is attracting consumers that take the form of smoky liquid nitrogen (LN2) food products. However, due to improper handling and a lack of knowledge of the potential health hazards, people are becoming prey to such repercussions as respiratory distress, skin necrosis and gastrointestinal injuries. We present here a case of a teenage boy with allergic rhinitis who was affected by the extreme cold generated during the consumption of “Nitrogen biscuit” who developed cough and exer-tional dyspnea, and who didn’t respond to treatment in the local clinic and went on to suffer frequent bouts of illness. Upon presentation, his spi-rometry values were FEV1 65%, FVC 69% and FEV1/FVC 87.3 and a chest X-ray revealed prominent bilateral bronchovascular marking. The pa-tient was given an inhaler containing corticosteroid and bronchodilator to relieve the bronchocon-striction, and follow-up spirometry after four months showed improvement. Awareness of risks associated with LN2-infused food at the point of sale is needed.

3.
Diyet ile Tedavi Edilebilen Hemoptizi: Lane Hamilton Sendromu
Diet-treatable Cause of Hemoptysis: Lane Hamilton Syndrome
Esra Arslan Aksu, Oğuz Karcıoğlu, Oğuz Uzun
doi: 10.5505/respircase.2024.73604  Sayfalar 78 - 81
İdiyopatik pulmoner hemosideroz nadir görülen bir alveolar hemoraji nedenidir ve çölyak hastalığı ile birlikte görüldüğünde Lane Hamilton Sendromu olarak adlandırılır. Altta yatan neden hala bilinmemekle birlikte, glutensiz diyetle iyileşmeleri ortak bir patogeneze işaret etmektedir. Tekrarlayan hemoptizi ataklarıyla başvuran 18 yaşında bir kadın hastaya bronkoskopi yapılmış ve alveolar hemorajiyi doğrulayan hemosiderin yüklü makrofajlar görülmüştür. Serumda anti-endomisyum IgA varlığı nedeniyle yapılan endoskopik biyopsi ile Çölyak Hastalığı tanısı doğrulandı. Başlangıçta glutensiz diyetle semptomları dramatik bir şekilde düzelen hasta ilerleyen dönemde diyet uyumsuzluğu nedeniyle alveolar hemoraji atağından kaybedildi.
Idiopathic pulmonary hemosiderosis is a rare cause of alveolar hemorrhage that is referred to as Lane Hamilton Syndrome when co-occurring with coeliac disease. Although the underlying cause is still unknown, the improvements brought by a gluten-free diet point to a shared pathogenesis. An 18-year-old female underwent bronchoscopy after presenting with complaints of recurrent hemoptysis attacks, revealing hemosiderin-laden macrophages pointing to alveolar hemorrhage. The presence of anti-endomysium IgA in the serum, substantiated by an endoscopic biopsy, was indicative of Celiac Disease. Her symptoms improved dramatically upon starting a gluten-free diet, but the patient subse-quently died from an alveolar hemorrhage due to non-compliance with the diet.

4.
Metamfetaminin İndüklediği Fibrotik Hipersensitivite Pnömonisi
Methamphetamine-induced Fibrotic Hypersensitivity Pneumonitis
Hülya Abalı, Fatma Tokgoz Akyil, Neslihan Fener
doi: 10.5505/respircase.2024.87360  Sayfalar 82 - 85
Yedi yıl günlük inhale kristal metamfetamin kullanma öyküsü olan bir hastada fibrotik hipersensitivite pnömonisi olgusunu sunuyoruz. Hastanın metamfetamin kullanımı ile başlayıp ilerleyen kronik efor dispnesi öyküsü, aile öyküsü ve otoimmün özellikleri hipersensitivite pnömonisinin metamfetaminden kaynaklanmış olabileceği şüphesini uyandırdı. Diğer nedenler dışlandıktan sonra hastanın klinik, laboratuvar, radyolojik ve histopatolojik bulguları, fibrotik hipersensitivite pnömonisini amfetaminin indüklediğini gösterdi.
We present here a case of fibrotic hypersensitivity pneumonitis in a patient with a 7-year history of daily inhaled crystal methamphetamine abuse. The patient’s history of chronic exertional dyspnea attributable to progressive methamphetamine abuse, family history and autoimmune features pointed to methamphetamine as the initiator of fibrotic hypersensitivity pneumonitis. After excluding other causes, the patient's clinical, laboratory, radiological and histopathological findings indicated that the fibrotic hypersensitivity pneumonitis had been induced by methamphetamine.

5.
Pulmoner Arteryel Hava Emboli Olgusu: On Saatlik Seyir
A Case of Pulmonary Arterial Air Embolism: A 10-hour Cruise
Uğur Yüregir, Ege Güleç Balbay, Mustafa Boğan, Ali Can Kara
doi: 10.5505/respircase.2024.46548  Sayfalar 86 - 89
Hava embolisi çoğunlukla fark edilmeyen bu nedenle nadir olarak bildirilen ancak hayati tehlikesi olan bir durumdur. Genellikle iyatrojenik gelişir ve kendiliğinden rezorbe olur. Hava embolilerinde akciğer ödemi veya parankimal destrüksiyon gibi komplikasyonlar gelişebilmektedir. Olgumuzda on saat ara ile çekilen akciğer tomografisi görüntülerine göre pulmoner arter ve sağ atriumda görülen hava kaybolurken, sol akciğerde artan konsolidasyon alanları mevcuttu. Takibinde enfektif kliniğinin de gelişmesi ödem ve destrüksiyonun da pnömoni açısından kolaylaştırıcı neden olabileceğini düşündürmektedir. Intravenöz (IV) işlem yapılan hastalarda pnömoni etyolojisinde hava embolilerinin bir neden olabileceğini düşünülmektedir. Bir başka açıdan da pnömoni olarak değerlendirilen tablonun hava embolisi sonrası dekstüriksiyona bağlı gelişen enflamatuar süreç olarak da düşünülebilir. IV işlem yapıldıktan sonra hava embolisi gelişen olgular üzerinde ortaya çıkan komplikasyonlar ve pnömonilerin görülme sıklığının araştırılmasına ihtiyaç vardır.
Air embolism is a condition that often goes unnoticed, and although it is potentially life-threatening, it is rarely reported. The condition usually develops iatrogenically and resorbs spontaneously, although complications such as pulmonary edema and parenchymal destruction can develop. In our case, in lung tomography images taken 10 hours apart, the air seen in the pulmonary artery and right atrium disappeared, while areas of increasing consolidation were identified in the left lung. It is thought that air embolisms may be a cause of pneumonia etiologies in patients undergoing intravenous (IV) procedures, while other studies have referred to the condition, considered pneumonia, as an inflammatory process that develops due to the destruction following an air embolism. There is a need to investigate the frequency of complications and pneumonia in cases that develop air embolisms following IV procedures.

6.
Plevranın Soliter Fibröz Tümörü: Olgu Sunumu
Solitary Fibrous Tumor of the Pleura: A Case Report
Emine Ayan, Mustafa Çolak, Ali Karakılıç, Zafer Erol, Nurhan Sarioglu
doi: 10.5505/respircase.2024.43760  Sayfalar 90 - 94
Plevranın soliter fibröz tümörleri, visseral veya perietal plevradan köken alan oldukça nadir görülen mezenkimal tümörlerdir. Tüm plevral tümörlerin %5’ inden azını oluştururlar. Soliter fibröz tümör tanısı, klinik, radyolojik ve iğne biyopsisi bulguları ile konulur. Sıklıkla asemptomatiktirler ve göğüs kafesinde çok büyük boyutlara ulaşabilirler. Daha büyük boyutlara ulaştıklarında öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve hemoptizi gibi belirtiler gösterebilirler. Genellikle benign olan bu tümörler %10-20 oranında malign olabilmekte ve nüks riski taşımaktadırlar. Bu sebeple erken tanısı çok önemli olup, total rezeksiyonu ve yakın takibi gereklidir. Oldukça nadir rastlanan bu olgumuzu sunmaya değer bulduk.
Solitary fibrous tumors of the pleura are extremely rare mesenchymal tumors that originate from the visceral or parietal pleura, accounting for less than 5% of all pleural tumors. Solitary fibrous tumors are diagnosed based on clinical, radiological and needle biopsy findings. They are often asymptomatic and can reach very large sizes in the thorax, upon which they may produce such symptoms as cough, chest pain, dyspnea and hemoptysis. These tumors are generally benign, but are identified as malignant in 10–20% of cases, and carry the risk of recurrence, making early diagnosis very important. The treatment option is total resection followed by close follow-up. We present here a very rare case with a solitary fibrous tumor of the pleura.

7.
Ultrasonografi ile Diffüz Pulmoner Hemoraji Tanısı: Olgu Sunumu
Diagnosis of Diffuse Pulmonary Hemorrhage by Ultrasonography: A Case Report
Nalan Kozacı, İsmail Erkan Aydın, Tuğçe Erşahin, Büşra Taşkıran
doi: 10.5505/respircase.2024.49260  Sayfalar 95 - 99
Yetmiş iki yaşında erkek hasta acil serviste vücutta yaygın döküntü ve nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. Takipneik ve dispneik olan hastanın tüm vücudunda peteşial tarzda döküntüleri, ağız içinde ve diş etlerinde kanama görüldü. Hastaya yatak başı nokta bakım ultrasonu (POCUS) yapıldı. POCUS’da sağ akciğer 3. 4. 5. ve sol akciğerde 3. ve 4. zonda ağırlıklı olmak üzere multiple ve confluent B çizgileri, plevral çizgide düzensizlik, A çizgilerinde kaybolma, subplevral hypoecoik alan, hepatizasyon, shred sign ve plevral effüzyon tespit edildi. Plevral çizgide düzensizlik, subplevral hypoecoik alan, hepatizasyon, shred sign bulgularının olduğu alanlarda M Mod’da stratosfer bulgusu saptandı. Olgunun POCUS ve klinik bulguları birlikte değerlendirilerek diffüz pulmoner hemoraji tanısı konuldu.
A 72-year-old male patient was admitted to the emergency department with a complaint of a rash covering his entire body and shortness of breath. Aside from the petechial rash covering his body, the patient was also found to have bleeding in the mouth and gums, and tachypnea. A bedside point-of-care ultrasound (POCUS) revealed multiple and confluent B lines, a pleural line abnormality, the disappearance of A-lines, a subpleural hypoechoic area, hepatization, shred sign and pleural effusion, predominantly in the 3rd, 4th and 5th zones of the right lung and the 3rd and 4th zones of the left lung. A stratosphere sign was detected in M Mode. The patient was diagnosed with diffuse pulmonary hemorrhage with POCUS and clinical findings.

8.
Postoperatif Dönemde Gelişen Negatif Basınçlı Akciğer Ödemi
Postoperative Negative Pressure Pulmonary Edema
Elif Karasal Gulıyev
doi: 10.5505/respircase.2024.30643  Sayfalar 100 - 103
Negatif basınçlı akciğer ödemi (NBAÖ), postoperatif dönemde üst solunum yolundaki akut kapanmaya karşı yapılan zorlu inspirasyon sonucu artan intratorasik ve hidrostatik pulmoner basınca bağlı gelişir. Preoperatif dönemde en çok konsultasyon istenen branşlardan biri göğüs hastalıklarıdır. Postoperatif komplikasyonlar arasında atelektazi, pnömoni, emboli sıklıkla düşünülür. Genç hastalarda ameliyat sonrası dönemde desatürasyonun nedeni olarak NPPE olduğu akılda tutulmalıdır. Özellikle üst solunum yolu cerrahisi geçirmiş olan hastalarda üst solunum yolunda gelişen ödem, kollaps riskini arttırmaktadır. Bu hastalarda erken dönemde doğru tanı ve müdahale ile hızlı klinik yanıt alınmaktadır. Tedavide en önemli konu hastanın oksijenizasyonunun sağlanmasıdır. Geçirilmiş cerrahinin lokalizasyonuna göre kontrendike olmayan durumlarda oksijen desteğine ilave olarak non-invaziv mekanik ventilatör (NIVM) kullanılabilir. Ancak olgumuzdaki gibi üst solunum yolu cerrahisi geçiren hastalarda NIMV kontrendike olup NBAÖ için yüksek akımlı oksijen, metilprednizolon, diüretik tedavi ile de tam klinik yanıt alınabilir.
Negative pressure pulmonary edema (NPPE) can result from the increased intrathoracic and hydrostatic pulmonary pressure associated with forced inspiration against acute closures of the upper respiratory tract in the postoperative period. The associated postoperative complications include atelectasis, pneumonia and embolism. It should be kept in mind that NPPE is the cause of desaturation in the postoperative period in young patients. In patients who have undergone upper respiratory tract surgery, edema in the upper respiratory tract increases the risk of collapse, although rapid clinical response can be achieved in such patients with early diagnosis and intervention. The primary goal of treatment is to ensure the oxygenation of the patient, and non-invasive mechanical ventilation (NIMV) can be used in addition to oxygen support in some cases. NIMV, however, is contraindicated in patients who have undergone upper respiratory tract surgery, in whom full clinical response can be achieved with high-flow oxygen, methylprednisolone and diuretic treatment.

9.
Akciğerde Kitle Görünümü Veren Meningosel: Olgu Sunumu
Meningocele Mimicking A Mass in the Lung: A Case Report
Nurhan Atilla, Burcu Akkök, Fulsen Bozkuş, Tuba Bilgili
doi: 10.5505/respircase.2024.76258  Sayfalar 104 - 106
Spinal meningosel, dura ve araknoid membranı içeren kesenin vertebral kolon defekti veya bir foramen yoluyla herniasyonudur. Bunlar en sık posteriorda ve lumbosakral bölgede bulunur. Görüntülemede anterior spinal meningosel, posterior mediastinal kitle gibi görünecektir. Bu anormallikler beyin omurilik sıvısı ile dolu keseler olduğundan görüntülemede vertebral kolon ile iletişim halinde kistik yapılar olarak görünebilirler. Olgumuzda akciğerde kitle görüntüsü veren lezyonun ayrıntılı görüntüleme ve beyin cerrahi görüşü ile meningosel olduğu dikkat çekmiştir.
Spinal meningocele refers to the herniation of the sac containing the dura and arachnoid membrane through a vertebral column defect or a foramen, they most frequently occur in the posterior and in the lumbosacral region. On imaging an anterior spinal meningocele will resemble a posterior mediastinal mass, but since these abnormalities are sacs filled with cerebrospinal fluid, they may appear on imaging as cystic structures connected to the vertebral column. In the presented case, a lesion that resembled a mass in the lung was identified as meningocele based on detailed imaging and the opinion of the neurosurgeon.

EDITÖRE MEKTUP
10.
Mediastinel Kitleyi Taklit Eden Enfekte Trakeal Divertikül Olgusu
A Case of Infected Tracheal Diverticula Mimicking a Mediastinal Mass
Savaş Gegin
doi: 10.5505/respircase.2024.64935  Sayfalar 107 - 109
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale