CASE REPORT | |
1. | INTERACTIVE CASE REPORT: Pneumosiderosis in a Welder Masquerading as Hypersensitivity Pneumonitis Caused by Pigeons Ayşe Baççıoğlu, Füsun Kalpaklıoğlu, Önder Bozdoğan, Mikail İnal, Ömür Güngör doi: 10.5505/respircase.2015.63825 Pages 1 - 4 Nefes darlığı ve öksürük şikâyetleri olan 43 yaşındaki erkek hasta, 20 yıldır kaynakçılık yapmakta ve 30 yıldır güvercin beslemekteydi. Radyolojide yaygın mikronodüler opasiteler, güvercin besleme öyküsü ve hipoksemi olması nedeniyle ile ön tanı olarak hipersensitivite pnömonisi düşünüldü. Ancak güvercinlerin uzaklaştırılmasına rağmen şikâyetlerinin devam etmesi, bronş lavajında lenfositik/nötrofilik alveolitis bulgusunun olmaması, akciğerde fibrozis olmamasına rağmen kortikosteroide yanıtsızlık ve normal akciğer difüzyon kapasitesiyle bu tanıdan uzaklaşıldı. Kaynakçı akciğeri hastalığı, meslek ortamındaki demir tozlarının varlığı, uyumlu radyoloji bulguları, serum ferritin yüksekliği ve bronş lavajında Prusya mavisi ile boyanmış demir granüllerinin görülmesiyle kondu. Hastanın hipoksemisinin yapılan bronş lavajı sonrası demir granüllerinin uzaklaştırılmasıyla düzeldiği dü-şünüldü. Hastaya tedavi olarak mesleğini değiştirmesi, sigarayı bırakması ve güvercinlerden uzaklaşması önerildi. Çünkü bu faktörler ileride akciğer fibrozisi, astım ve akciğer kanseri gelişimine sebep olabilmektedir. A 43-year-old man with a dyspnea, and cough had been a welder for 20 years, and had raised pigeons for 30 years. A pre-diagnosis of hypersensitivity pneumonitis was proposed with multiple micronodular opacities in radiology, exposure to pigeons, and hypoxemia. However, it was ruled out with continuing lung symptoms though avoidance of pigeons, no alveolitis in the bronchial lavage, corticosteroid insensitivity, and normal diffusion lung capacity. A diagnosis of welder’s lung disease was made with the occupational environment consisting of iron dust particles, compatible chest radiology, and positive staining for ferritin (Prussian blue stain) of the macrophages in the bronchial lavage. His hypoxemia was thought to improve after bronchial washing. He was recommended to quit his job and quit smoking, as well as feeding pigeons, since these factors potentially had an effect and predispose lung fibrosis, asthma, and cancer. |
2. | A Review of Dental Technician’s Pneumoconiosis: Three Case Reports Fatma Ciftci, Aslıhan Gürün Kaya, Aydın Çiledağ, Akın Kaya doi: 10.5505/respircase.2015.40085 Pages 5 - 9 Diş teknisyeni pnömokonyozu yeni tanımlanan, nadir, farklı bir pnömokonyoz grubudur. Diş teknisyenleri tarafından kullanılan dental alloy, akrilik resin, kuvartz, karbon, silika ve ağır metal tozlarına doğrudan maruziyet ve soludukları havada fazla miktarda bulunmasının sonucunda gelişir. Solunum yakınmalarıyla başvuran ve diş teknisyeni pnömokonyozu tanısı konulan üç olguyu sunuyoruz. Dental technician’s pneumoconiosis is a newly described, rare, and distinct type of pneumoconiosis. It is a result of direct exposure to dental alloy, acrylic resin, quartz, carbon, silica, and hard metal dust that are abundant in the air respired by dental technicians. We report herein three patients with respiratory complaints who were diagnosed with dental technician’s pneumoconiosis. |
3. | Sulfasalazine-Induced Lung Disease: A Case Report Umut Sabri Kasapoğlu, İlim Irmak, Sibel Arınç, Pınar Atagün Güney, Fatma Armağan Hazar doi: 10.5505/respircase.2015.42104 Pages 10 - 12 İlaca bağlı akciğer hastalığının ayırıcı tanısı zordur. Klinik, histolojik bulguların özgül olmaması ve altta yatan hastalığın varlığı ilaca bağlı akciğer hastalığının tanısında zorluk yaratır. Romatoid artrit tanısı alan ve üç aydır sulfasalazin kullanan 33 yaşında erkek hasta öksürük, nefes darlığı ve kilo kaybı şikâyeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde romatoid artritin eklem tutulumu dışında patolojiye rastlanmayan hastanın toraks BT’sinde bilateral üst loblarda non homojen konsolidasyon alanları saptandı. Olguda mevcut klinik ve radyolojik bulgular sonucunda sulfasalazine bağlı akciğer hastalığı düşünüldü. Sulfasalazin tedavisi kesildi ve klinik ve radyolojik düzelme görüldü. Sulfasalazine bağlı akciğer hastalığı nadir görülmesi nedeni ile literatür bilgileri eşliğinde sunmayı amaçladık. The differential diagnosis of drug-induced lung disease is difficult. Due to non-specific clinical and histological findings and the presence of underlying disease, the diagnosis of drug induced pulmonary disease is difficult. A 33-year-old man with a diagnosis of rheumatoid arthritis who had been treated with sulfasalazine for three months was admitted due to coughing, dyspnea, and weight loss. There were no pathological findings in the physical examination. Non-homogeneous infiltrates in the bilateral upper lobes were seen on the thorax CT. With these clinical and radiological findings in the patient, sulfasalazine-induced lung disease was considered. After sulfasalazine treatment was terminated, the patient's clinical and radiological findings improved. Because sul-fasalazine-induced lung disease is rarely observed, we aimed to present this case with literature reviews. |
4. | A Case with a Considerably Delayed Diagnosis: Common Variable Immunodeficiency Fatma Tokgöz, Emine Aksoy, Yasemin Bodur, Tülin Sevim doi: 10.5505/respircase.2015.04695 Pages 13 - 18 Sık değişken immün yetmezlik (SDİY) immünglobulin üretiminde defekt ile karakterize, klinik önemi olan en sık primer immün yetmezliktir. Tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar ve malignite insidansında artış ile seyreder. Akciğerde bronşektazi, interstisyel tutulum, nodüler oluşumlar, granülomatöz hastalık ve interstisyel pnömoniye neden olabilir. Öyküsünde pernisiyöz anemi, hashimato tiroiditi, 6 yıl önce tanı konulmuş mide karsinomu bulunan 31 yaşında erkek olgu kliniğimize başvurdu. Olguya gastrektomi uygulanmış, kür olmuş ve onkolojik takibinde ilk yılda akciğerde nodüller saptanarak kemoterapi uygulanmıştı. Kemoterapi sonrasında akciğer görüntülemelerinde yeni nodüller gelişmiş ve metastaz olduğu düşünülerek takibe devam edilmişti. Takiplerde nodüllere tanı amaçlı ileri merkeze yönlendirilmişti. Kliniğimizde çekilen tomografide nodüllerin yer değiştirdiği ve bronşektazilerin eşlik ettiği görüldü ve immünoglobulinlerinde düşüklük saptandı. SDİY tanısı konularak immünoloji bölümüne yönlendirildi. Nadir görülen, tanısı oldukça gecikmiş olan olgu, literatürler eşliğinde sunuldu. Common variable immunodeficiency (CVID) is the most common clinically important primary immuno-deficiency that is characterized by frequent bacterial infections, autoimmune diseases, and increased incidence of malignancy. CVID can cause bronchiectasis, interstitial involvement, nodular formations, granulomatous disease, and interstitial pneumonia. A 31-year-old male patient who had a history of pernicious anemia, Hashimoto's thyroiditis, and gastric carcinoma diagnosed six years ago, was admitted to our clinic. He had undergone gastrectomy and was cured. In the first year of follow-up in the oncology clinic, lung nodules were detected and chemotherapy was administered. After chemotherapy, new nodules were accepted as metastasis and he was referred to a tertiary center for diagnosis. We hospitalized the case for further investigation. The tomographic imaging showed remarkable bronchiectasis accompanied by multiple nodules that were migrating compared to the previous images. Serum immunoglobulin levels decreased and he was diagnosed with CVID. The case, rarely seen and diagnosed quite late, is presented in the light of the literature. |
5. | INTERACTIVE CASE REPORT: Acute Sarcoidosis Case Presenting with Arthritis: Lofgren's Syndrome Gülistan Karadeniz, Özlem İnce, Dilek Gündüz, Zehra Yaşar, Melike Demir doi: 10.5505/respircase.2015.66588 Pages 19 - 23 Sarkoidoz etyolojisi bilinmeyen, dokularda nonkazeifiye granülomatöz reaksiyon ile karakterize multisistemik bir hastalıktır. Löfgren sendromu ise ateş, artrit ve/veya artralji, eritema nodozum ve bilateral hiler lenfadenopati ile karakterize akut sarkoidoz tablosudur. Klinik olarak akciğer bulguları tabloya hakim olsa da giderek artan sıklıkta romatolojik bulguların ön planda olduğu sarkoidoz olguları bildirilmektedir. Bu yazıda bilateral ayak bileklerinde artrit ile başlayan Löfgren Sendromu tanısı konan bir bayan olgu sunulmuştur. Sarcoidosis is a multisystem disease that is characterized by non-caseating granulomatous reaction with unknown etiology. Lofgren's syndrome is an acute form of sarcoidosis, characterized by fever, arthralgia and/or arthritis, erythema nodosum, and bilateral hilar lymphadenopathy. Although lung symptoms are clinically dominant, there are an increasing number of cases with dominant rheumatologic symptoms. Herein, we reported a female patient who was diagnosed as Lofgren's syndrome presenting with bilateral ankle arthritis. |
6. | INTERACTIVE CASE REPORT: Pulmonary Alveolar Microlithiasis: A Case Report Tayfun Çalışkan, Oğuzhan Okutan, Ufuk Berber, Yasin Uyar, Ömer Ayten, Faruk Çiftçi, Zafer Kartaloğlu doi: 10.5505/respircase.2015.64326 Pages 24 - 28 Pulmoner alveoler mikrolitiyazis (PAM), küresel kalsiyum fosfat taşlarının (mikrolit) intra-alveoler birikimi ile karakterize nadir görülen diffüz bir akciğer hastalığıdır. Hastalık bir kaç ülkede, özellikle de Türkiye, İtalya ve Japonya'da sık görülmektedir. Hastaların çoğunun tanı konduğu anda hiçbir şikâyeti olmadığından, hastalık genellikle bizim olgumuzda olduğu gibi diğer nedenlerle çekilen akciğer grafisi sırasında tesadüfen teşhis edilir. SLC34A2 gen mutasyonları PAM neden olabilir. PAM’in karakteristik radyolojik bulguları genellikle orta ve alt zonlarda saptanan bilateral ince kum benzeri mikronodüllerdir. Her ne kadar birçok yazar, tipik radyolojik paternin çoğu durumda akciğer biyopsisi ihtiyacını ortadan kaldırdığını iddia etse de, akciğer biyopsisi PAM tanısının doğrulanması için en kesin tanısal prosedürdür. Hastalık için herhangi bir bilinen etkin bir tedavi yoktur. Biz, patolojik olarak tanı konan PAM olgusunu, literatür eşliğinde sunuyoruz. Pulmonary alveolar microlithiasis (PAM) is a rare diffuse lung disease characterized by intra-alveolar accumulation of spherical calcium phosphate concretions (microliths). The disease predominates in a few countries, particularly Turkey, Italy, and Japan. Since most of the patients have no symptoms at the time of diagnosis, the disease is usually diagnosed incidentally during pulmonary radiography for other reasons, as in the current case. The SLC34A2 gene mutations can cause PAM. Characteristic radiographic findings of PAM consist of bilateral, fine, sand-like micronodules typically in the middle and lower zones. Although many authors argue that the typical radiological pattern precludes the requirement for a lung biopsy in most cases, it remains the most definitive procedure for confirmation of PAM. There is no known effective treatment for the disease. We present a case of pathologically diagnosed PAM with a review of the literature. |
7. | Malignant Pleural Mesothelioma at a Young Age İlknur Başyiğit, Haşim Boyacı, Esra Kuşlu Uçar, Kürşat Yıldız, Aslı Gül Akgül, Serap Argun Barış, Füsun Yıldız doi: 10.5505/respircase.2015.94695 Pages 29 - 33 Malign mezotelyoma asbest temasından 20-40 yıl sonra ortaya çıkan, prognozu kötü bir tümördür. Burada 27 yaşında, bilinen asbest teması olmayan bir malign plevral mezotelyoma olgusu sunulmuştur. Sigara öyküsü olmayan bayan hasta nefes darlığı ve yan ağrısı ile başvurdu. Fizik muayenede, sağ alt zonda matite tespit edilen hastanın akciğer grafisinde sağda orta zona kadar uzanan serbest plevral efüzyon ve her iki akciğerde multipl, nodüler dansiteler saptandı. Plevral sıvı incelemesinde hemorajik karakterde eksüdatif efüzyon izlendi. Plevral sıvın ADA seviyesi, ARB ve mikobakteri kültürü negatif bulundu. Sıvı sitolojisi malignite açısından kuşkulu bulunan hastada primer odak araştırması yapıldı. Hastaya torakoskopi planlandı, pariyetal plevrada lokal tümör odakları, visseral plevrada kalınlaşma gözlendi. Biyopsi örneklerinin patoloji ve immün boyama sonuçları bifazik malign mezotelyoma olarak raporlandı. Sonuç olarak, malign plevral efüzyon varlığında mezotelyoma olasılığı göz ardı edilmemeli ve tanıyı kesinleştirmek için ayrıntılı immünohistokimyasal inceleme yapılmalıdır. Malignant mesothelioma is a tumor with poor prog-nosis that usually occurs 20-40 years after asbestos exposure. Here, we present a 27-year-old patient with malignant pleural mesothelioma who did not report any asbestos exposure. A female non-smoker was admitted with complaints of chest pain and dyspnea. The physical examination revealed dullness with percussion in the right lower lobe. There was a free-flowing pleural effusion through the right middle zone and bilaterally nodular opacities in chest x-ray. The ADA level, ARB and mycobacterium culture of the pleural fluid were negative. There were some malignant cells in the cytological examination of the fluid, and therefore the primary site of malignancy was evaluated. Thoracoscopy revealed nodular tumoral infiltration in the parietal pleura and thickness of the visceral layer. The pathological examination and immunostaining of the biopsy specimens were reported as biphasic malignant mesothelioma. In conclusion, mesothelioma should be considered in the case of malignant pleural effusion and detailed immunostaining should be performed in order to ascertain the diagnosis. |
8. | Endobronchial Metastasis from an Osteosarcoma Case Abdulsamet Sandal, Deniz Köksal, Funda Aksu, Emin Maden doi: 10.5505/respircase.2015.70299 Pages 34 - 37 Akciğerler, ekstratorasik malignitelerin sık metastaz yaptığı organlardır. Metastazlar sıklıkla parankimal nodüller veya plevra tutulumu şeklinde olup endobronşiyal metastazlar nadirdir. Bu makalede görece olarak daha nadir görülen endobronşiyal metastaz yapan osteosarkom olgusundan bahsedilecektir. Otuz dört yaşındaki erkek olgu, 10 ay önce sağ humerustaki kitleden yapılan biyopsiyle osteosarkom tanısı almıştı. Neoadjuvan kemoterapi sonrasında opere edilen ve adjuvan kemoterapi alan hastanın kol bölgesindeki tümörü kontrol altındaydı. Başvurusundan iki hafta önce başka bir merkeze 6 haftadır artan nefes darlığı ve hemoptizi yakınmalarıyla başvurmuş, sol akciğerinde total atelektazi saptanmıştı. Sol ana bronş distalinde lümeni tam tıkayan endobronşiyal lezyon rijid bronkoskop ile çıkarılmış, patolojik incelemesi osteosarkom metastazı olarak değerlendirilmişti. Devam eden hemoptizi yakınmasıyla kliniğimize başvuran hastanın toraks bilgisayarlı tomografisinde büyüğü sol alt lob superior segmentte olan, çok sayıda metastatik kitle ve nodüller saptandı. Fiberoptik bronkoskopik incelemede sol alt lob bronşu girişini tama yakın tıkayan tümöral lezyon izlendi. Endobronşiyal tedaviye uygun bulunmayan hastaya palyatif amaçlı eksternal radyoterapi planlandı. Pulmonary metastases from extrathoracic malignan-cies are common and frequently seen as parenchy-mal nodules and pleural involvement. Endobronchial metastases are rare. We present a 34-year-old male who was diagnosed with right humerus osteosarcoma 10 months ago. Although the primary tumor had been controlled with surgical resection following preoperative chemotherapy and postoperative adjuvant chemotherapy, he had hemoptysis. He was admitted to another center two weeks ago with progressive dyspnea and episodes of hemoptysis within six weeks. Rigid bronchoscopy was performed for left lung atelectasis and tumor obstructing distal part of left main bronchus was removed. The pathological evaluation revealed osteosarcoma metastasis. In our clinic, we performed a thorax computerized tomography showing multiple metastases, the largest located in the apical segment of the lower left lobe. A tumoral lesion nearly obstructing the lower left lobe bronchus was seen during fiberoptic bronchoscopy. The tumor was inappropriate for endobronchial treatment and palliative external radiotherapy was planned. |
9. | INTERACTIVE CASE REPORT: Wegener's Granulomatosis Mimicking Pneumonia: Two Cases Ceyda Mahleç Anar, Erdem Yalçınkaya, Dursun Tatar, Pınar Çimen, Filiz Güldaval, İpek Ünsal, Özlem Edipoğlu, Derya Deniz, Hüseyin Halilçolar doi: 10.5505/respircase.2015.73644 Pages 38 - 43 Wegener granülomatozu (WG), üst ve alt solunum yollarının nekrotizan granülomatöz vaskülitine ilişkin klinik- patolojik belirtileri, glomerülonefrit ve küçük damar vasküliti ile karakterize multisistemik tutulum yapan bir hastalıktır. Ateş, eritrosit sedimantasyon hız yüksekliği, halsizlik bulguları ile başvurup, progresif böbrek yetmezliği saptanan, geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine rağmen pulmoner lezyonlarda progresyon gözlenen 68 yaşında bayan hasta, böbrek biyopsisi sonrasında WG tanısı almıştır. İkinci olgumuz ise; ilk semptomu işitme kaybı olan 31 yaşında erkek hasta 2 aydır tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyon atakları ve son 1 haftadır devam eden ateş, halsizlik yakınması ile başvurdu. c-ANCA pozitifliği saptanan her iki olguyu enfeksiyon kliniği ile başvurmuş olup daha sonra Wegener tanısı alması nedeniyle sunmayı uygun bulduk. Wegener’s granulomatosis (WG) is a necrotizing granulomatous vasculitic disease that particularly involves the upper and lower respiratory tract and kidneys. A 68-year-old female patient was admitted to the hospital, a high erythrocyte sedimentation rate, fever, and progressive renal failure. Progression was observed in the patient's pulmonary infiltrations in spıte of wide- spectrum antibiotherapy. The renal biopsy revealed Wegener’s granulomatosis. The second case, whose the first symptom was hearing loss, was a 31-year-old male patient who was admitted to the hospital with recurrent episodes of upper respiratory tract infection for two months and with symptoms of fever, and malaise for one week. The WG case with multiple organ involvement in which c-ANCA was determined positive and responded to treatment is discussed in this case presentation |
10. | INTERACTIVE CASE REPORT: Vasculitis Secondary to Chronic Obstructive Airway Disease Erhan Uğurlu, Neşe Dursunoğlu, Fatma Evyapan, Nagihan Yalçın doi: 10.5505/respircase.2015.52533 Pages 44 - 47 Antineutrophil cytoplasmic antibody (ANCA) ilişkili vaskülit sendromları klinik olarak heterojen olan otoimmün, nekrotizan ve küçük damarları tutan vaskülitlerdir. Etyolojisi tam olarak bilinmemesine rağmen genetik ve çevresel faktörler suçlanmaktadır. Ayrıca kronik havayolu hastalıkları ile vaskülitler sıklıkla birlikte rapor edilmişlerdir. Burada çocukluğundan beri astım ve bronşektazileri olan ve yıllar sonra bu havayolu hastalıklarına sekonder olarak mikroskopik polianjitis geliştiği düşünülen bir olguyu sunmayı amaçladık. Anti-neutrophil cytoplasmic antibody (ANCA)-related vasculitis syndromes are a heterogeneous group of auto-immune vasculitic disorders that cause necrotizing inflammation in small vessels. Although the underlying causes are not clear, genetic and environmental factors are thought to play a major role. Meanwhile, chronic airway diseases are frequently reported to accompany vasculitic syndromes. Here we present a case with preexisting childhood asthma and bronchiectasis that developed microscopic poly-angiitis years after the onset of airway diseases that were assumed to be secondary to his preexisting airway conditions. |
11. | Traumatic Fat Embolism Syndrome: Two Cases Levent Özdemir, Burcu Özdemir, Suat Durkaya, Sema Nur Çalışkan, Ali Ersoy, Gökhan Büyükbayram, Zülal Özbolat, Kamil Dayan doi: 10.5505/respircase.2015.66375 Pages 48 - 52 Yağ embolisi, genellikle uzun kemik travmasının komplikasyonu olarak ortaya çıkan nadir bir durum-dur. Travma sonrası 24-72 saat sonra solunum sistemi, santral sinir sistemi, üriner sistem, göz ve deride semptom ve bulgular ile kendini gösterir. Araç dışı trafik kazası nedeni ile femur kırığı olan 19 ve 23 yaşında 2 erkek hasta, nefes darlığı, bilinç bulanıklığı, ateş, göğüs ön bölgesinde ve ön aksiler bölgede peteşiyal döküntü nedeni ile değerlendirildi. Hastaların akciğer grafisi ve kranial tomografileri normaldi. Kan gazında hipoksi hipokapni mevcuttu. Bilinç durumunu açıklayacak patoloji saptanmadı. Klinik kriterlere göre tanı koyduğumuz iki olguya da, streoid, profilaktik heparin, oksijen ve sıvı tedavisi verildi. Tedavi sonrası oksijenizasyonu ve bilinç durumu düzelen hastalara ortopedi tarafından operasyon uygulandı. Fat embolism syndrome is a rare condition that usually occurs as a complication of long bone trauma. It becomes apparent 24-72 hours after injury, with respiratory, neurological, urinary, ocular, and cutaneous symptoms and signs. Two male patients, 19 and 23 years old, with femur fractures, due to a traffic accident were evaluated for dyspnea, confusion, fever, petechial skin rash on the anterior thorax, and anterior axillary folds. Chest x-rays and cranial CT scans of the patients were normal; there was hypoxemia and hypocapnia in the measurement of the arterial blood gases. There were no pathologic findings to explain consciousness. The two patients, who had clinical diagnostic criteria, were given steroid prophylactic heparin, oxygen, and fluid therapy. Oxygenation and state of consciousness improved after treatment and the cases were operated on by orthopedics. |
12. | A Case of Agressive Fibromatosis in the Chest Wall Menduh Oruç, Fatih Meteroğlu, Ahmet Elbey, Atalay Şahin, Serdar Monis doi: 10.5505/respircase.2015.92005 Pages 53 - 55 Desmoid tümör olarak da bilinen fibromatozis oldukça nadir görülen yumuşak doku tümörüdür. Histolojik olarak iyi huylu yumuşak doku tümörleri içerisinde sınıflandırılsa da, bazı kaynaklar düşük grade fibrosarkoma olarak kabul etmektedir. Metastaz yapmadıkları bilinir ancak komşu organlara yayılırlar. Bu yüzden total çıkarılmaları önerilir. Etyolojisi, travma, cerrahi, hormonal bozukluk olarak bilinen ve kadınlarda daha fazla görülen bir hastalıktır. Travma öyküsü olan, sağ tarafta dolgunluk hissi ve nefes darlığı şikâyeti ile başvuran 18 yaşında kadın hastada önce mini torakotomi ile tanı konuldu. Sonuç desmoid tümör gelince kitleyi total olarak çıkardık. Fibromatosis is also known as desmoid tumor and a rarely seen soft tissue tumor. Some reports categorize them as low grade fibrosarcoma, although they are histologically classified among benign soft tissue tumors. They are known to not metastasize but invade into the neighboring tissues. Therefore, their removal is essential. The etiology includes trauma, surgery, and hormonal disturbance, they are common in women. The diagnosis was made via mini thoracotomy in an 18-year-old woman with shortness of breath, dullness in the right chest, and trauma in her past. We completely removed the mass when the result yielded desmoid tumor. |
13. | Primary Benign Fibrous Histiocytoma of the Lung with FDG Involvement Mithat Fazlıoğlu, Tevfik İlker Akçam, Umut Özdamarlar, Nevin Fazlıoğlu doi: 10.5505/respircase.2015.17894 Pages 56 - 59 Fibröz histiositom, değişen oranda inflamatuar hücrelerin, köpüksü histiositlerin ve siderofajların eşlik ettiği, fibroblastik ve histiositik hücrelerden oluşan, histomorfolojik olarak tabakalar ya da kısa demetler halinde görülen benign tümöral bir lezyondur. Genellikle bu tümörler, dermis ya da yüzeyel subkutan doku yerleşimlidir. Akciğer yerleşimli fibröz histiositom oldukça nadir bir tümördür. Arka-ön akciğer grafisinde nodüler opasite şeklinde ortaya çıkan, bilgisayarlı tomografi ve PET-CT taramalarınıın ardından öncelikli olarak malign kabul edilip opere edilen ve patoloji sonucu primer akciğer benign fibröz histiositomu olarak bildirilen bir olguyu sunduk. Fibrous histiocytoma is a benign tumoral lesion consisting of fibroblastic and histiocytic cells, accompanied by varying numbers of inflammatory cells, foamy histiocytes and siderophages, and has sheet- or short fascicle-type histomorphology. These tumors are generally localized in the dermis or the superficial subcutaneous tissue. Fibrous histiocytoma of the lung is an extremely rare tumor. This study presents a case that appeared as a nodular opacity in the posteroanterior (PA) lung graphy, which was then considered malignant after computerized tomography and PET-CT scans and operated on. The case was finally reported as primary benign fibrous histiocytoma of the lung after pathological examination. |
14. | Pulmonary Hydatid Disease Mimicking Lung Cancer Gülbanu Horzum Ekinci, Murat Kavas, Osman Hacıömeroğlu, Esra Akkütük Öngel, Ayşe Ersev, Adnan Yılmaz doi: 10.5505/respircase.2015.04909 Pages 60 - 63 Hidatik hastalığı Türkiye'de endemiktir. Pulmoner hidatik hastalığı tanısı klinik ve radyolojik bulgularla konulabilmesine rağmen, atipik radyolojik görünüm tanıda gecikmelere ve yanlış tanı konulmasına neden olabilir. Yirmi iki yaşında bayan hasta hemoptizi ile başvurdu. Bilgisayarlı toraks tomografisinde sağ üst lobun anterior segmentinde atelektazi ve merkezinde nekroz içeren kitle lezyon saptandı. Bronkoskopi ile sağ üst lobun anterior segmentinde beyazımsı-sarı renkte jelatinöz membran görüldü. Bronşiyal yıkama ve forseps biyopsi ile hidatik hastalığının tanısı konuldu. Hydatid disease is endemic in Turkey. Although pulmonary hydatid disease may be diagnosed by clinical and radiological findings, atypical radiological presentation may lead to misdiagnosis or delays in diagnosis. A 22-year-old female was admitted with hemoptysis. Computed tomography of the thorax showed a mass lesion with central necrosis and atelectasis in the anterior segment of the right upper lobe. Bronchoscopy revealed a whitish-yellow gelatinous membrane in the anterior segment of the right upper lobe. Bronchial washing and forceps biopsy obtained diagnosis of hydatid diseases with cuticles. |
15. | Anomalies of Biceps Brachii Muscle as a Potantial Component of Poland's Syndrome Nurettin Yiyit, Hasan Saygın doi: 10.5505/respircase.2015.63634 Pages 64 - 66 Poland sendromu, pektoral kas yokluğu, farklı göğüs deformiteleri ve el anomalileri ile karakterize konjenital bir anomalidir. Zaman içinde sendrom için birçok yeni özellik tanımlanmıştır. Pektoral kaslar dışında birçok kasın etkilendiği bildirilmesine karşın biceps braki kasının etkilendiği bildirilmemiştir. Poland sendromunun en çok kabul edilen patogenezi gestasyonel dönemde subklavyen arterde veya dallarında geçici kan akımının kesilmesidir. Biceps braki kasının arteri de subklavian arterin bir dalıdır. Sağ taraflı Poland sendromlu ve ipsilateral biseps braki kasının kısa başının hipoplazisi bulunan hastamızı sunmaktayız. Biseps braki kasının anomalilerinin Poland sendro-munun bir komponenti olabileceğini düşünmekteyiz. Poland's syndrome is a rare congenital anomaly characterized by absence of the pectoral muscles, different chest deformities, and hand anomalies. Over time, many new features of the syndrome have been described. Although it has been reported that many muscles, in addition to the pectoral muscles, might have been affected in patients with Poland’s syndrome, the biceps brachii muscle has never been reported to be affected. The most accepted pathogenesis of Poland's syndrome is a temporary interruption of blood flow of the subclavian artery or its branches in the gestational period. The artery of the biceps brachii muscle is a branch of the subclavian artery. Herein, we present a patient with right-sided Poland’s syndrome and ipsilateral hypoplasia of the short head of the right biceps brachii muscle. We believe that the abnormalities of the biceps brachii muscle might be a component of Poland's syndrome. |
16. | INTERACTIVE CASE REPORT: A Successfully Treated Severe Case of Extensively Drug-Resistant Tuberculosis During Pregnancy Mehmet Ünlü, Pınar Çimen, Gülsüm Arı, Mustafa Şevket Dereli doi: 10.5505/respircase.2015.32932 Pages 67 - 71 Yaygın ilaç dirençli tüberküloz artış gösteren bir global sağlık problemidir ve doğurganlık çağındaki kadınları da içeren genç erişkinleri etkilemektedir. Gebelik döneminde gelişen yaygın ilaç dirençli tüberküloz olgularının tedavisi hala tartışmalı olup geçmişte gebe hastalara terapötik abortus uygulaması önerilmiştir. Bu yazıda gebelik sonlandırılmadan başarı ile tedavi edilen yaygın ilaç dirençli bir tüberküloz olgusu sunulmuştur. Hasta sağlıklı bir bebek doğurmuş olup, tedavinin bitiminden 8 ay sonra relapsı işaret eden herhangi bir bulgusu da yoktur. Sonuç olarak, yaygın ilaç dirençli tüberküloz gebelikle birlikte başarı ile tedavi edilebilir bir hastalıktır ve bu durumdaki kadınların gebeliklerini devam ettirme şansı kendilerine tanınmalıdır. The widespread emergence of extensively drug-resistant tuberculosis is an increasing global health care problem and affects young adults, including women of childbearing age. The treatment of extensively drug-resistant tuberculosis during pregnancy is still controversial and therapeutic abortions were previously recommended for pregnant patients. We describe herein a severe case of extensively drug-resistant tuberculosis that was successfully treated during pregnancy. The patient delivered a healthy baby and had no signs of relapse eight months after completing the treatment. In conclusion, extensively drug-resistant tuberculosis can be treated successfully during gestation and pregnant women should have the option to continue their pregnancy. |
REVIEW ARTICLE | |
17. | Delays in the Diagnosis and Treatment of Pulmonary Tuberculosis Gülbanu Horzum Ekinci, Osman Hacıömeroğlu, Adnan Yılmaz doi: 10.5505/respircase.2015.25238 Pages 72 - 78 Tüberküloz kontrol programlarının birincil amacı toplum içinde hastalığın yayılmasını ve aktif tüberküloz hastalarını olabildiğince erken saptayarak ve tedavi ederek tüberküloz insidansını azaltmaktır. Tüberküloz tanı ve tedavisindeki gecikmeler toplumda enfeksiyonun bulaşma süresinin uzamasına neden olur. Gecikmeler hasta gecikmesi, sağlık sistemi gecikmesi ve toplam gecikme olarak gruplandırılır. Bu yazıda akciğer tüberkülozunda gecikmelerin boyutu ve olası nedenleri tartışılmıştır. The primary goal of tuberculosis control programs is to minimize transmission within the community and reduce the incidence of tuberculosis by detecting and treating active tuberculosis cases as early as possible. Delays in the diagnosis and treatment of pulmonary tuberculosis can lead to a prolonged period of infection in the community. Delays are divided into patient delay, health care system delay, and total delay. The length of delays and possible reasons for delays in pulmonary tuberculosis patients are discussed in this paper. |